Bu Blogda Ara

24 Ağustos 2017 Perşembe

Alevilik Bildirgesi'ne (2017) Bir Çekince

[İsmail Engin - @kanalkultur"Hacıbektaş Deklarasyonu"nun (2017) ardından, Ali Rıza Özdemir ve İsmail Bâki tarafından kaleme alınan "Alevilik Bildirgesi" (2017) ile Alevilerin gündemi hareketlendi.

40 maddelik bildirgenin 2. maddesinde Alevilik "Yol" olarak tanımlanıyor:
"Bugünün Alevîliğini anlamak için bilmemiz gereken iki ana kavram vardır ki bunlar, 'yol' ile 'ocak' kavramlarıdır. Zira Alevîlik; Bektaşîlik ve Safevîlik tarikatları ile birçok 'ocak' etrafında oluşan 'sürek'lerin, 'yol' çatısı altında toplanması ile hayat bulmuş bir inanç sistemidir."
Alevileri "Türk" olarak niteleyerek, kendini etnisite bağlamında Kürt ve/veya Zaza Alevisi şeklinde betimleyen / tanımlayan Alevileri görmezden geldiği izlenimini veren bildirgenin 8. maddesi de şu haliyle dikkat çekiyor:
"İster Türkçe, ister Zazaki, ister Kırdaşi konuşsun biz büyüklerimizden sürekli iki şey duyduk. Birincisi kökenimize, ikincisi dinî tercihimize yönelikti. 'Horasan’dan gelen Türkleriz. Asıl Türk biziz' şeklinde ifade edilen soy vurgusu, hâlâ yaşı yetmişi geçen büyüklerimizin dilinde ortak bir bildirge gibi yaşamaktadır. İkincisi, dinî tercihimize vurgu yapan, 'Biz kılıç zoru ile olmadık. Ali evlatları eliyle gönülden Müslüman olduk' cümlesidir." 
Tanıtımında
"Bildirinin ham hali, 20 (yirmi) kadar uzmana gönderildi ve uzmanlardan 2017’nin şubat ayına kadar eleştiri ve görüşleri istendi." 
"Genel olarak kurumlar (dernek, vakıf vb.) üzerinden kişilere ulaşmaya çalıştık. Ancak bu yöntem başarı getirmedi. Kurumlar, çok kere karşımıza bir engel olarak çıktı." 
deniyor.

Bildirgenin; Ali Baba Sultan Ocağı, Baba Mansur Ocağı, Beyazıd-ı Bostan Ocağı, Celal Abbas (Ali Abbas) Ocağı, Dede Garkın Ocağı, Güvenç Abdal Ocağı, Hacı Bektaş Veli Ocağı, Hacı Kureyş (Seyyid Mahmut Hayrani) Ocağı, Himmetçi Ali Baba (Yağmur) Ocağı, Hubyar (Hubiyar) Sultan Ocağı, Kebir-i Ali Baba Ocağı, Keçeci Baba (Seyyit Şah Mahmut Veli) Ocağı, Koçu Baba Ocağı, Köse Süleyman Ocağı, Pir Ahmet Beşiri (Dede Garkın) Ocağı, Pir Harun Nurdede Ocağı, Pir Sultan Abdal Ocağı, Sarı Mecnun Ocağı, Sarı Saltık Ocağı, Seyyid Battal Gazi Ocağı, Seyyid Cemal Ocağı, Seyyid Hacı Muradi Veli, Seyyid Seyfeddin (Pirisevdin) Ocağı, Seyyid Sultan Sücaeddin Ocağı, Seyyid Ali Sultan Ocağı, Sultan Samut Ocağı, Sultan Sinemil Ocağı, Şah İbrahim Veli Ocağı, Şeyh Ahmet Dede Ocağı, Üryan Hızır Ocağı, Yanyatır Ocağı ile Zayıf Yusuf Ocağı'ndan 75 Alevi Dedesi ve 20 Alevi kanaat önderi tarafından imzalandığı, vurgulanıyor.

"Alevîliği tartışmasız şekilde İslâm dairesi içinde" (1. madde) gören kırk maddelik "Alevilik Bildirgesi"nin (2017) ele alacağımız 35. maddesini oluşturan:
"'Cemevi', bizim için yeni bir kavramdır. Tarihsel anlamda 'cemevi' denilen ibadethanelere sahip değildik. Geleneksel olarak Kızılbaş olanlarımız, cemlerini dedelerin veya taliplerin evlerinde 'meydan' adı verilen geniş bir odada, Bektaşî olanlarımız ise tekke ve dergâhlarda bulunan ve yine 'meydan' adı verilen bölümlerde icra ederlerdi." 
ibareleri, "Cemevleri" kavramı hakkında tartışma açarak, kanaatimce günümüzde Alevilerin "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi" nezdinde kazanılmış haklarını ötelemekten ziyade kadük bir hale getiriyor; daha da önemlisi örtülü bir şekilde ilga ediyor...

Zira, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi", "Cemevleri"ni Alevilerin "ibadethaneleri" olarak nitelendiriliyor. Kanaatimce, söz konusu "Bildirge"deki ilgili madde, bu yanıyla, Hükümetin görüşleriyle paralellik gösteriyor.

Şöyle ki: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Büyük Daire, İzzettin Doğan ve Diğerleri / Türkiye (Başvuru no. 62649/10), Karar, Strazburg, 26 Nisan 2016" başlıklı pdf dosyası (ki, "Bu gayriresmi çeviri, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, İnsan Hakları Daire Başkanlığı tarafından yapılmış olup, Mahkeme açısından bağlayıcılığı bulunmamaktadır" ibaresiyle yayınlanıyor) ile Cem Vakfı tarafından yayınlanan "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire İzzettin Doğan ve Diğerleri Türkiye Davası Kararı - Cemleri Alevilerin ibadethaneleridir. Alevilere, din hizmeti, Kamu Hizmeti olarak verilmelidir. (Başvuru No. 62649/10) Strazburg - 26 Nisan 2016" (İstanbul 2016, 174 S., ISBN 978-9944-0959-2-1) başlıklı eserin içeriğini oluşturan çevirilerde kimi farklılıklar bulunmakla birlikte "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi" "Cemevleri"yle ilgili özetle şunları dile getiriyor:
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"ne "Hükümet Türkiye’de 1.151 cemevi olduğunu ifade etmiştir." (s. 27)
Başvuru sahipleri;
"Yukarıda kısaca arz ve izah edilen nedenlerle; a. Alevi vatandaşlara din hizmetlerinin kamu hizmeti olarak sunulmasını, b. Alevi inancındaki vatandaşların ibadet mekanları olan Cemevlerine ibadethane statüsü kazandırılmasını, c. İnancın gereği olan ibadetin icrası için yeteri kadar, yetkin ve Alevilerce yetkin kabul edilen kişilerin kamu görevlisi olarak istihdam edilmesini, d. Genel bütçeden bu konularda verilecek hizmetlerin karşılanması için ödenek ayrılmasının temin edilmesini, bu konuda gerekli çalışmalar yapılarak Bütçe Kanunu'nda ödenek ayrılmasının sağlanmasını, ...arz ve talep ederiz.” (s. 9) 
diyor ve
"Başvuranlar ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına dayanarak; Alevi inancını kültürel bir varlık olarak tanımlayan ve camileri Müslümanların tek ibadethaneleri olarak değerlendiren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görüşünün aksine cemevlerinin, cemlerin diğer deyişle Alevi dini törenlerinin gerçekleştirildiği yerler olduğunu ileri sürmüşlerdir." (s. 13) 
görüşünü kayda alıyor.

"Başbakanlık Hukuk Müşavirliği" ise, buna karşın,
"Cami ve mescitler de Müslümanlığın umumi ibadethaneleridir. Ancak insanlar özel olarak ibadetlerinin evde veya başka yerlerde de yapabilirler. Bu manada Alevi vatandaşlarımızın cemevlerinde dua, zikir ve semah yapmalarına bir engel ve yasaklama söz konusu değildir. Ancak İslam’a ait ve İslam’ın içindeki mezhep, görüş ve yorumlar için cami ve mescit dışında ayrı bir ibadethane tesisi cihetine gidilmesi dini açıdan doğru değildir. (...) Nitekim tarihi sürece bakıldığında hiçbir zaman tekke, dergâh ve zaviyelerde cemaatle namaz kılınmadığı, bilakis tekke ve dergâhların yanında namaz kılmak için bir cami ve mescit yapılmış olduğu görülecektir… Dava dilekçesinde de belirtildiği üzere, Alevilik İslam’ın tasavvufi bir yorumu ve uygulamasıdır. Alevilik ve Bektaşilik temel karakteri itibariyle yüzeysel anlamda on iki imam inancına ait motiflerle Batıni öğeler taşıyan tasavvufi bir yapıdır. Bu yapı erkanını geçmişte şehirlerde dergahta yürütmüştür. Köylerde dergâh yapma imkânı olmadığından bu iş için uygun bir ev seçilmiştir… Şahkulu Sultan ve Karacaahmet Sultan birer Bektaşi dergâhı yani tekkesidir… Dolayısıyla cemevlerinin Aleviler için ibadethane olarak kabul edilmesi 677 sayılı kanunun delinmesi anlamına gelecektir…" (s. 13-15)
tezini ileri sürüyor.

"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"ne göre,
"Başvuranlar Mahkemenin sorduğu soruya yanıt olarak, Alevilik inancının, İslam’ın Sünnilik mezhebiyle karşılaştırıldığında birçok açıdan farklılık gösteren bazı özellikleri olduğunu ifade etmişlerdir. Aleviler Muhammed’i peygamberleri, Kuran’ı ise kutsal kitapları olarak kabul ederler. Başvuranlar Aleviliğin, Kuranın özel bir yorumunun takip edildiği ve tanrısallık ve insanın özü arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın, insanın “tanrısallığın özü” olduğuna inanılan bir inanç olduğunu ileri sürmüşlerdir. Alevi erkekleri ve kadınları Sünni Müslümanlardan farklı olarak inançlarının gereklerini cemevlerinde yerine getirirler." (s. 26)
Ve
"Cemevleri, tam manasıyla dini ibadetlere yönelik olarak tasarlanan yerler olarak değerlendirilmediği için, Türk hukuku kapsamında ibadethane statüsüne sahip değildir (cemevlerinin Türkiye’deki statüsüne ilişkin olarak, bk. Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı / Türkiye, no. 32093/10, §§ 29-31 ve §§ 44-52, 2 Aralık 2014). Diyanet İşleri Başkanlığı birçok görüşünde, cemevini bir çeşit tekke olarak, diğer deyişle katı anlamıyla bir ibadethane olarak değil, ruhani törenlerin gerçekleştirildiği toplantı yeri olarak değerlendirdiğini ifade etmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı’na göre, Alevi inancı tasavvuf etkili ve belirli kültürel özellikleri olan bir İslam yorumudur ve tek başına bir din veya İslam’ın bir mezhebi olarak değerlendirilemez. Bu nedenle cemevlerinin statüsünü ait oldukları tüzel kişilikle bağdaştırır." (s. 27-28) 
Nitekim,
"Hükümet bu argümanını desteklemek amacıyla, altı ilahiyat profesörü ve bir sosyoloji profesörü tarafından imzalanan Bilimsel Görüşü sunmuştur." (s. 30) 
Bu rapordaki
"Görüşte ayrıca, Alevilikle Sünniliğin birbiriyle karşılaştırılmasının veya cemevlerinin statüsünün ibadethanelerle karşılaştırılmasının teknik olarak doğru olmadığı, cemevlerinin Alevilik inancını benimseyenlerin adap ve erkânlarını yerine getirdikleri yerler olduğu ifade edilmiştir. Sonuç olarak Aleviliğin yalnızca Kadirilik, Nakşibendîlik gibi diğer İslami tasavvuf ekolleriyle kıyaslanabileceği belirtilmiştir." (s. 31)
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"ne göre,
"Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu 10 Aralık 2010 tarihinde kabul edilen ve 8 Şubat 2011 tarihinde yayımlanan Türkiye’ye ilişkin dördüncü raporunda (TUR-CBC-IV-2011-005): (...) Özellikle halen cemevleri ibadet yeri sayılmamakta, (camiler, sinagoglar ve kiliselerin ibadet yeri olarak sayılmalarına karşın) ve yereldeki bazı istisnalar dışında devlet ödeneği alamamaktadırlar." (s. 43-44) (...) 
"Başvuranlara göre, Alevilik inancının bir inanış, cemevlerinin ise Alevilik inancının mensuplarının mabedleri olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. (...) Başvuranlar yukarıda anılan Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı kararına atıfta bulunarak, ibadethaneleri olan cemevlerinin diğer ibadethanelerin sahip olduğu yasal statüden yoksun olduğundan şikâyetçi olmuşlardır. Resmi statüsünün bulunmaması nedeniyle cemevlerinin inşa edilmesi önünde aşılması güç idari engeller bulunmaktadır. Bazı belediyelerin cemevlerinin inşa edilmesi için imar izni başvurularını kabul etmesine rağmen, mülki makamlar pek çok bölgede bu tür başvuruları reddetmiştir." (s. 56) 
(...) "Hükümet, başvuranların cemevlerinin ibadethane olarak tanınması yönündeki talebine ilişkin olarak, belirli bir dinin mabedleri ile söz konusu dinin mensuplarının ve bu dine bağlı olan grupların tasavvufi, akademik, kültürel veya diğer faaliyetlerini gerçekleştirdikleri mekânların birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. İslam tarihi boyunca hiçbir zaman, tasavvufi hareketlerin ve tarikatların tören ve ayinlerini gerçekleştirdiği yerler, camilerden farklı olarak, tüm Müslümanların ortak mabedi olarak değerlendirilmemiştir. 
(...) Hükümet, 2/1958 sayılı Yönetmeliğin 3. maddesinde mabed kavramının belirli kurallara tabi olan ve tüm dini uygulama biçimlerine ayrılmış kapalı bina olarak tanımlandığını belirtmiştir. Dolayısıyla, Türkiye’de yürürlükte olan mevzuatın tüm inananların ortak mabedi kavramına dayandığı açıktır. Musevi sinagogları ve tapınakları, Hıristiyan kiliseleri ve Müslümanlığa özgü cami ve mescitler bu şekilde sınıflandırılmaktadır. Alevilerin cemevleri de, diğer tarikatların toplanma mekânları gibi, söz konusu kategori içerisine girmemektedir. Diğer bir deyişle, bir dinin daimi mabedleri ile söz konusu dinin tasavvufi yorumlarının takipçilerine ait mekânların kıyaslanabilir olmadığı açıktır." (s. 58)
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi",
"Türkiye’de dini mezheplerin tanınması için herhangi bir usulün mevcut olmadığı dikkate alındığında, taleplerinin reddedilmesine karşı İdare Mahkemesi önünde temyiz yoluna giden başvuranların, Sözleşme’nin 9 ve 14. maddeleri kapsamındaki şikâyetlerini yerel makamlar önünde ileri sürebilecekleri tek yola başvurmuş olduklarını gözlemlemektedir. Başvuranların taleplerinin Türk makamlar tarafından reddedilmesi esas olarak, Alevilik inancının dini mahiyetinin, söz konusu inancın değerlendirilmesi sonucunda tanınmaması anlamına gelmektedir. Ulusal makamlara göre, bir tarikata benzetilmesi mümkün olan Alevilik inancı, İslam’ın tasavvufi bir yorumu ve uygulamasından ibarettir. Başvuranların doğru bir şekilde gözlemlediği gibi, bu değerlendirme özellikle, Alevi dini uygulamalarının, yani cem ayininin bir tür ibadet teşkil ettiğini reddetme ve Alevi toplanma mekânlarını (cemevleri) ve ruhani liderlerini (dedeler) yasal korumadan mahrum bırakmak anlamına gelmektedir (...) (s. 62)
diyor ve ekliyor:
"Mahkeme yukarıda özetlenen içtihadı ışığında, mevcut davada yerel makamlar tarafından Alevilik inancına ilişkin olarak yapılan değerlendirmenin özellikle, uygulamada söz konusu inancın dini mahiyetinin tanınmasının reddine eşdeğer olduğunu belirtmektedir. Bu durum ayrıca, diğer meseleler arasında Alevilik inancının dini faaliyetlerinin düzenlenmesi, sürdürülmesi ve fonlandırılmasını olumsuz etkileyebilecek çok sayıda sonuç doğurmaktadır. Söz konusu inançla bağlantılı uygulamaların dini mahiyetinin, ruhani liderlerinin (dedeler) ve ibadethanelerinin (cemevleri) statülerinin tanınması, Alevi topluluğu tarafından Aleviliğin bir dini inanç olarak varlığını sürdürmesi ve gelişimi bakımından elzem olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla Mahkeme, Alevilik inancının dini mahiyetinin inkâr edilmesi anlamına gelen başvuranların taleplerinin reddinin, başvuranların Sözleşme’nin 9 § 1 maddesi tarafından güvence altına alındığı şekliyle din özgürlüğü haklarına yönelik bir müdahale teşkil ettiği kanaatindedir (...) (s. 64). 
"Her hâlükârda, Türkiye’de Alevilik inancının temel unsurlarından biri olan cem ayinini cemevlerinde gerçekleştiren geniş bir Alevi topluluğunun varlığı, ihtilafın söz konusu olmadığı olgulardan açıkça anlaşılmakta ve genel olarak kabul edilmektedir (...). Sonuç olarak Mahkeme, Devlet makamlarının Alevi topluluğuna, dini uygulamalarına ve mabedlerine yönelik tutumunun Devletin tarafsızlık göreviyle ve dini toplulukların özerk olarak var olma hakkıyla bağdaşmadığını düşünmektedir." (s. 75)
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi", ilgili kararında,
"Alevi topluluğunun üyelerinin ve özellikle başvuranların din özgürlüğü haklarını etkin bir şekilde kullanmalarına imkân verecek olan tanınmanın reddedilmesi anlamına geldiği sonucuna ulaşmıştır. Özellikle, şikâyetçi olunan red, Alevi topluluğunun özerk varlığını inkâr etme ve üyelerinin ibadethanelerini (cemevlerini) ve dini liderlerini ifade eden unvanı (dede) mevzuata tam uygunluk içerisinde kullanmalarını imkânsız kılma etkisi yaratmıştır. Sonuç olarak, ilgili ve yeterli gerekçe bulunmaması nedeniyle, davalı Devlet takdir payını aşmıştır. Bu nedenle, şikâyetçi olunan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğu değerlendirilemez. Dolayısıyla, Sözleşme’nin 9. maddesi ihlal edilmiştir." (s. 79-80)
görüşündedir.

Keza, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi",
"Alevilik inancının İslam ilahiyatında sahip olduğu yeri hesaba katmaksızın, bunun, Türk toplumunda ve tarihinde köklü bir yeri olan dini bir inanç olduğu konusunda bir şüphenin söz konusu olmadığı (bk. yukarıda anılan Hasan ve Eylem Zengin, § 66) ve başvuranların da mensup oldukları ve dini ibadetlerini cemevlerinde yerine getiren oldukça büyük bir topluluğu temsil ettiği kanaatindedir." (s. 91)
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"ne göre,
"Aleviliğin Türk toplumu ve tarihi içerisinde derin kökleri olan dini bir inanç olmasına ve ayırt edici niteliklerinin bulunmasına rağmen, bu inanç, dini bir mezhep olarak herhangi bir hukuki korumadan faydalanmamaktadır: cemevleri ibadethane olarak kabul edilmemekte, Alevilik inancının dini liderlerinin hukuki bir statüsü bulunmamakta ve bu inanca mensup kişiler sağlanan dini kamu hizmetlerinden hiçbir şekilde yararlanamamaktadırlar (...)" (s. 94)
Kanatimce ve özetle, söz konusu "Bildirge", "Cemevleri" kavramı hakkında tartışma açarak, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin "Cemevleri" kavramını "ibadethane" olarak tanımlayan ilgili kararını veya Alevilerin bu mahkeme nezdinde kazanılmış hukuki haklarını örtülü bir şekilde ilga ediyor... [İsmail Engin - @kanalkultur

Kaynaklar: 

"Alevilik Bildirgesi"; http://alevilikbildirgesi.com/ [son indirme tarihi: 24.08.2017]

"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi - Büyük Daire, İzzettin Doğan ve Diğerleri / Türkiye (Başvuru no. 62649/10), Karar, Strazburg, 26 Nisan 2016" başlıklı pdf dosyası; http://hudoc.echr.coe.int/tur#{"itemid":["001-164217"]} [son indirme tarihi: 24.08.2017]

Cem Vakfı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire İzzettin Doğan ve Diğerleri Türkiye Davası Kararı - Cemleri Alevilerin ibadethaneleridir. Alevilere, din hizmeti, Kamu Hizmeti olarak verilmelidir. (Başvuru No. 62649/10) Strazburg - 26 Nisan 2016. İstanbul 2016, 174 S., ISBN 978-9944-0959-2-1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder