Bu Blogda Ara

31 Temmuz 2014 Perşembe

Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi'nden Sandukalar Üzerine

İsmail Engin] Bilindiği üzere, Seyyid Mahmud Hayrani (ölm. 1268), Doğu Anadolu'da yer alan Alevi Ocakları üzerinde, bilhassa Baba Mansur ve Kureyşan Ocağı üzerinde derin bir etkiye sahiptir.

Seyyid Mahmud Hayrani'nin kişiliğinin gizemli olup olmadığı bugün bile tartışılmaktadır. Günümüzde Akşehir'de türbesi bulunan ve döneminin Akşehir Kadısı olan Seyyid Mahmud Hayrani, kimi zaman sandukasında bulunan beyitler vasıtasıyla ya da kimi Mevlevi kaynaklarında ve özellikle Menakıb-ül Arifin'de Mevlevi, kimi zaman Nakşibendi ve devamında türbesinin haziresinde bulunan "Er-Rıfai" ünvanlı mezar taşları ve sarığa bağlı örülü saçlar nedeniyle Rıfai, olarak nitelendirilir. Açarsak: Ahi bin Seyyidi Hasan tarafından Farsça olarak kaleme alınan H. 840 tarihli bir Rıfai Tarikatnamesi'nde, Mahmud Hayrani'nin adı geçtiği gibi, Rıfailikte yaygın olan saçlarını örüp sarığa bağlama geleneğinin ondan kaldığı kaydedilir. Bununla birlikte Mahmud Hayrani'nin torunu kabul edilen Seyyid Ali de Rıfailikle ilişkilendirilir...

Bununla birlikte, Hacı Bektaş Velâyetnâmesi'nde, birlikte hareket ettiği Mevlevi dervişleri nedeniyle Mevlevi olduğu düşündürülen Hayrani, Doğu Anadolu Aleviliğinin önemli şahsiyetlerinden biridir.

* * *

Genelde sözel geleneğe yönelmiş Alevilik araştırmalarında, "havanda su dövülürken", hasbelkader bile, (varsayılan "sır"rı parçalayan) "somut" kültür ve inanç ürünleri bilinmiyor veya ihmal edilmiş görünmektedir:

Örneğin, Beytekinler'den Erbil Atabeyi Muzaffer el-Din Gökböri adına 1200 yılında Erbil'de darb edilen sikke üzerinde aslana binmiş bir figür görülmektedir. Yine, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunan, Nasreddin Artuk Aslan adına 1209 yılında Diyarbakır'da darb edilmiş bir Artuklu sikkesinde yer alan, yılan / ejder kuyruklu bir aslana binen figür, bu meyanda önemlidir. Aynı müzede bulunan ve Nasreddin Mahmud Aslan adına Hasankeyf'te darb edilmiş 1218 tarihli bir başka Artuklu sikkesinde, aslana binmiş bir figürün elinde hançer / kılıç ya da benzer bir obje görülmektedir. Benzer bir diğer sikke ise, Malatya Müzesi'nde bulunan ve Artuklu Dönemi'ne tarihlendirilen eserdir. Bu sikkede, diğer örneklerde olduğu gibi aslana binmiş bir figür görülürken; her üç Artuklu ve Beytekin sikkesindeki aslan üzerinde yer alan figürün elinde, bir nesne tuttuğu izlenimi bulunmaktadır. Ancak, tuttuğu varsayılan bu nesnenin bir kılıç mı, bir asa mı, bir yılan mı yoksa başka bir nesne mi olduğu, net olarak belli değildir. Genellikle Artuklu sikkelerinde görülen bu tür motiflerle ilgili olarak, kimi zaman Yunan ve Roma mitolojisinin tanrılarından, leopar üzerindeki Dionysos ile ilişkilendirilip, Antik Anadolu kültürü ile bağlantı kurulurken; kimi zaman ve yoğunlukla astrolojik anlamlar yüklenip Mars gezegeni ve "Koç Burcu" ile ilişkilendirilir.

13. yüzyıl Selçuklu sanatında hemen her alanda aslan figürlerine rastlamak olası iken, Paris'teki Nationale Bibliotheque'de bulunan "Metaliül Saade" adlı kitapta yer alan "Esed (Aslan) Burcu" tasvirinde, aslan üzerinde bir binici yer almaktadır. Daha çok "Şir-i Hurşid" motifi ile ilişkilendirilerek gücün sembolü olarak değerlendirilen bu resmin aksine, dönemin özellikle sikkelerinde ve mimari plastik eserlerinde yer alan Şir-i Hurşid motifinde, tek ya da çift aslan üzerinde bir güneş motifi görülür. Aynı kütüphanede bulunan, 1288 tarihli "Kitab-ı dakaik al-hakaik" adlı minyatürlü yazmada yer alan bir minyatürde, sultan ya da melik olabileceği düşünülen bir figürün, elinde bir yılan ve taç tutmuş şekilde aslana binerken tasvir edilir...

Keza, evkaf kayıtlarında; Konya ili, Akşehir ilçesindeki Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi'nde üç sanduka ile üç tabutun bulunduğu bilinmektedir. Bu tabutlardan 1911 yılında Türkiye dışına çıkarılan biri, bugün Kopenhag'da / København'da The David Collection / Davids Samling'de bulunmaktadır. 1911 yılında Akşehir Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi'nden Çinili Köşk'e getirilen sandukalar ile iki adet tabut da, İstanbul'da bulunan Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ndedir ve 1915 yılında bu müzeye getirilmiştir.

* * *

The David Collection, yüksek bürokrat ve devlet adamı olan Christian Ludvig David [1878 – 1960] tarafından kuruldu. Çalışmaları kapsamında koleksiyonculuğa da büyük ilgi duyan Christian Ludvig David'in ilgi odağını, öncelikli olarak seramik oluşturmaktaydı. Bu bağlamda İslami sanat eserlerine yönelen C. L. David, uzun bir süre içerisinde İslamiyeti ve onun değişik konularını içeren gravürleri ve minyatürleri de koleksiyonuna dahil etti.

1917 yılında Kopenhag'taki bugünkü binasına taşınan ve 1948'den itibaren müze olarak hizmet vermeye başlayan The David Collection, iki önemli kısımdan oluşmaktadır: Avrupa ve İslam koleksiyonu.

Bina ve koleksiyon, 12.12.1945'te bağımsız bir kuruma dönüştürüldü ve Davids Samling-David Collection and Founddation adını aldı.

The David Collection'daki İslam kısmı 7. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar olan dönemi kapsamaktadır. Ve burada dünya çapında en nadide örnekleri sergilenmektedir. The David Collection, İskandinavya ülkelerinin en büyük koleksiyonu olma özelliğinin yanı sıra, İslam eserleriyle ilgili en önemli koleksiyonlar arasındadır.

* * *

Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi'nden The David Collection'da yer alan sandukanın oturduğu kaide üzerindeki üç kare şeklindeki gözün her birinde, sağdan sola başlayarak besmeleden sonra "tekasür suresi"nin tamamı yazılmıştır.

Kitabe olan resmin çerçevesinde "Rabitı ulûmu'l-evvellin ve'l-âhirîn necmu'l-killeti ve'l-hakkı ve'ddîn Ahmed bin Mes'ud" yani "Evvelkilerin ve sonrakilerin ilimlerini birleştiren milletin, hakkın ve dinin yıldızı Ahmed bin Mesud" yazılıdır.

Çerçevenin altında ise "Tegammedullahi bi gufranihi" yani "Allah onun günahlarını saklasın" ibareleri vardır.

Yine "tarihuhu senete tisun ve erbain ve sittemie" yani 649 hicri yazılıdır ve bu 1251 miladiye karşılık gelir.

Tabutun başında ise Allah ibaresi dikkat çekmektedir.

Yüksekliği 49,5 cm., genişliği 36,5 cm. ve uzunluğu 139 cm olan ve miladi 1340'lara ait olduğu tahmin edilen sanduka, ceviz ağacından oyma tekniğinde yapılmıştır. Dikdörtgen prizma formundadır. Baş ve ayak tarafları birer, yan yüzeyleri üçer panoya ayrılmıştır. Sandukanın yan yüzleri üzerindeki panolar ve panoları kuşatan alt ve üst bordürler düz zemin üzerinde derin oyma tekniğinde istiflenmiş sülüs hatlı yazılarla kaplanmıştır.

* * *

Akşehir Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi'nden Çinili Köşk'e getirilen ve bugün İstanbul'da bulunan Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde obje olarak sergilenen "Sanduka", ünlü din bilgini ve sûfi Seyyid Mahmud Hayrani'nin kardeşi Necmeddin Ahmed'e ait sandukadır.

Ceviz ağacından oyma tekniğinde yapılmıştır.

Dikdörtgen prizma formundaki sanduka, silindir şeklinde dört kısa ayak üzerine oturur.

Baş ve ayak tarafları birer, yan yüzeyleri üçer panoya ayrılmıştır.

Sandukanın sol yanında ortadaki pano eksiktir.

Sandukanın yan yüzleri üzerindeki panolar ve panoları kuşatan alt ve üst bordürler düz zemin üzerinde derin oyma tekniğinde istiflenmiş sülüs hatlı yazılarla kaplanmıştır.

Kitabede Mevlana'nın Mesnevî'sinden alınan beyitler bulunmaktadır.

Panolar, birbirlerine dikey olarak yerleştirilmiş, üzeri oyma tekniği ile işlenmiş, rumî yapraklar ve kıvrımlarından oluşan bitkisel bezemeli bordürlerle ayrılmıştır.

Sandukanın ayak ucundaki dikdörtgen panoda, zemini düzgün satıhlı derin oyma tekniği ile oyulmuş rumi dal ve kıvrımlarından oluşan arabesk süslemeli zemin üzerinde sülüs hatla yazılmış bir kitabe yer alır.

Kitabede: "Bu türbe Tanrıya erişenlerin kutbu, dünyayı hiçe sayarak çok eskilerin ve sonrakilerin ilimlerine kendisini veren, dinin, hakkın ve milletin yıldızı Mesudzade Ahmed'indir. Tanrı onu mağfireti ile örtsün, sene H. 649 (M. 1251)" yazılıdır.

Sandukada düz satıhlı derin oyma yüzeylerde "iki kademeli rölyef" tekniği olarak da adlandırılan bir bezeme kompozisyonu dikkati çekmektedir.

Ovma yüzeyler üzerinde birinci kat bezemeyi, stilize rumî yapraklı spirallerden oluşan arabesk bitkisel kompozisyon oluşturmaktadır. Bitkisel dolgulu zemin üzerinde hem süsleyici hem de kitabe özelliği gösteren sülüs hatla yazılan metin, tabutun bütün yüzeyine dağılmaktadır.

Eğimli yan kapaklar üzerinde yine sülüs hatla yazılmış "kelam-ı kibar" yani "güzel ve özlü sözler" vardır.

İki yan yüzde ise; Kur'an-ı Kerim "Adiyat Suresi", 9-11. ayetleri yer almaktadır.

Tabutun baş tarafında "Al-hükmülullah", ayak ucunda da "Allah" yazılıdır.

Tabutun üzerindeki girift arabesk zemindeki sülüs yazının iki kademeli bir bezeme unsuru olarak kullanılması, İran'da gelişen alçı işçiliğinin Büyük Selçuklular yoluyla Anadolu'ya gelen etkilerinin ahşap üzerindeki uygulamasıdır.

Müze koleksiyonundaki bu tabutun üzerindeki yazının karakterine ve bezeme üslubuna benzeyen, Amel-i Rüstem bin Halil-ül Neccar adlı sanatçı tarafından yapılan ikinci bir tabut daha bulunmaktadır.

Özetle Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi, içerdiği somut kültür ve inanç ürünleriyle veyahut objeleriyle, gerek İstanbul'dan ve gerekse Kopenhag'tan 1990'lı yıllardan beri bugün bile zaman zaman güncellenen / güncelleştirilen "Alevilik (nedir)" tartışmalarına tarihin derinliklerinden "katkı" yapıyor...

Ayrıntılı bilgi için, bkz. →

Abdulkadir Erdoğan: "Mahmudu Hayraninin, Kardaşi Ahmedin, Torunu Seyid Alinin Sandukaları" Konya 1 (1936) 1: 40 - 42; Abdülkadir Erdoğan: "Seyyid Ali'nin Sandukası" Konya 1 (1936) 3: 178 - 179; Adil Özme: Malatya Müzesindeki İslami Dönem Sikkeleri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi, Ankara 1993; Ahmet Çaycı: Anadolu Selçuklu Sanatı’nda Gezegen ve Burç Tasvirleri. Ankara 2002; Ertuğrul Danık: "Alevi ve Bektaşi Mitolojisinde Aslana Binenler, Yılanı Kamçı Yapanlar ve Duvar Yürütenler" İsmail Engin / Havva Engin [Haz.]: Alevilik. Kitap Yayınevi: 64, İstanbul 2005 [İkinci Basım]: 101 - 119; İbrahim Artuk / Cevriye Artuk: İstanbul Arkeoloji Müzeleri Teşhirdeki İslami Sikkeler Kataloğu I. İstanbul 1971; İsmail Engin, Havva Engin, Yılmaz Soyyer: "The David Collection'da Alevilikle İlgili Bir Obje" Akademi Bülten [Wiesloch], 5 (2004): 19; Kjeld von Folsach: Art from the World of Islam in David Collection, Copenhagen 2001: 269; Türk ve İslam Eserleri Müzesi / İstanbul Kataloğu, İstanbul 2002: 142-143. [© İsmail Engin]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder